Londra Üniversitesi'nden iki araştırmacı görsel imajlara karşı verdiğimiz tepkilerin müzik tarafından etkilendiğini kanıtladıklarını iddia eden bir yazı yayınladılar. "Müzik tarafından duyguların çapraz Transferi" adlı makalede, "Joydeep Bhattacharya ve Nidhya Logeswaran bir insan yüzünün resmine bakan insanların eğer bakmadan önce 15 saniyelik bir müzik parçası dinlerlerse resimdeki yüz tarafından gösterilen duyguyu değerlendirmekte etkilenebileceklerini açıkladı. Eğer müzik "mutlu"ysa, özne, resim tarafından gösterilen yüz ifadesini daha çok "mutlu" olduğu yargısına varıyor- hatta ifade nötr olsa bile- ve diğer şekillerde de.
Mesela Ayasofya'nın içini betimleyen bir resme baktığımda, resimde anlatıldığı gibi namaz kılan ihtiyarlar değil, mekanın kokusu zihnimde beliriyor. Ya da unutulmuş bir sahil kıyısını gösteren, bazen acemice, bazen isteyerek biçimsiz çizilmiş masaları, porselen takımlarını gördükçe aklıma ne kadarda kusursuz bir yaşam kurguladığımız geldi. İnadına, bütün resimlerde insanlar pek güzel, ama cidden güzel, sanki bir hayal dünyasında, Türkiye'de değilde, farklı iklimlerin oluşturduğu çeşitli güzellikleri tattığımız bir İstanbul masalındaymışız gibi...
Biliyorum başlık eğreti duruyor. Fakat blog'u sayfa olarak çevirmek çok da hoş olmayacaktı benim için. Bloglamaya başlayalı çok uzun süre olmadı fakat sizin de benim gibi blog'un insan psikolojisi üzerine etkilerini kısa sürede çözümleyeceğinize eminim.
İngiliz Kraliyet Ailesini anlatan filmler ve dizilerin hepsinde aynı şey işleniyor gibidir. Aşk, ihtiras, kibir, inanç, politika ve kader. The Young Victoria ise, görkemli kıyafetlerin, ışıltılı salonların ve her şeyden önemlisi klişe dünyayla birlikte bize bilgece dersler de veriyor. Bir Kraliçe'nin özgür olmadığı düşüncesi her ne kadar sık sık duyduğumuz bir fikir olsa da, bir Kraliçe'nin kraliçe olmakla özgürleşeceği düşüncesi ondan daha basmakalıp fakat eleştirilen diğer bir varsayımdır. Bir film bize ne vermelidir, bize ne düşündürmelidir sorularına pek çok cevap verilebilir; Eğlendirmek, duygulandırmak, öğretmek belki de hiçbirini amaçlamadan para kazanmak.
Bu soru yıllarca kafamı kurcaladı ve kendime cevaplar bulup durdum, fakat hiçbir zaman tamamen tatmin olmadım. Dickens'ı sadece zamanının bir adamı olduğu için değil, bunun yanında bizim zamanımızın da bir insanı olduğu için okuruz. Dickens'ı okuruz çünkü onun algılaması ve insan ruhuyla ilgili gözlemleri derin, açık, etkileyici ve aydınlatıcıdır, ve çünkü bize oldukça tanıdık gelebilecek kişisel davranışları ve alışkanlıkları resmederek bir şeyler anlatır. Onun fakirlik ve yardımseverlikle ilgili mesajları on yıllar boyunca seyahat etti ve onun karakterlerinin tecrübelerinden neredeyse kendi tecrübelerimizden öğrendiğimiz kadar kolay bir şeyler öğrenebiliriz.
Jon Micheal Varese'nin Guardian.co.uk adlı sitede yayınladığı blogundan alıntılanmış ve Türkçeye çevrilmiştir.