Aliza Marcus'la geçtiğimiz haftalarda Genç Siviller ofisine yaptığı ziyaret sırasında yapmış olduğumuz söyleşinin metni aşağıda. Marcus geçmiş zamanlarda tutulan ses kayıtlarından dolayı çok zor durumlara düştüğü için bütün konuşma el yazısıyla kayda geçirildi...
(Fotoğraf; Ahmet Turan Han)
“PKK konusunu 1989'dan beri takip ediyorum. 1994'de bölgeye kimse gitmek istemediği için gitmeye karar verdim. O sıralarda Reuters'da çalışıyordum ve diğer arkadaşların eşleri ve çocukları vardı. Onlar gitmek istemiyorlardı, korkuyorlardı çünkü. Türkiye'ye geldiğimde herkes PKK'yı ve Apo'yu konuşuyordu. Zamanla fark ettim ki bu konu hakkında konuşanlar hiçbir şey bilmiyordu.
Cudi Dağı'nda kaldım ve daha sonra Kuzey Irak'da PKK'lılarla görüştüm. Sonra bildiğiniz gibi bana bazı davalar açıldı. Fakat Amerikalı olduğum için ve Reuters'da çalıştığım için pek korkmuyordum. Daha sonra ise yapmak istediğim araştırma ile ilgili bir vakıftan fon buldum ve Berlin'de bir kitap yazmaya başladım. Biliyorsunuz Berlin adeta eski PKK'lıların merkezi gibi.
Başlarda aslında ben de çok fazla şey bilmiyordum. “İnsanlar PKK'yı neden ve nasıl destekledi?” şeklinde aklıma gelen soruları zamanla cevapladım.
Pek çok PKK'lıyla görüştüm. Fakat örgütte olanlar tam olarak konuşamıyorlardı. Çünkü örgüte bağlıydılar. Bu yüzden kitabı yazarken eski röportajlardan da yararlandım. Berlin'deki PKK'lılarla da görüştüm.
Bence PKK şu an en güçlü döneminde, kurumsallaştı ve siyasallaştı. PKK şu an far kediyor ki bu savaşı kazanamaz. Halk savaşılmasını istiyor, çünkü savaş devlete baskı yapıyor. PKK çözümün siyasal olacağını düşünüyor. DTP'ye ağırlık veriyor.
Halk PKK'yı destekliyor. Savaş sınırda oluyor. Şehirlerde bir şey görmüyorsun, insanlar gece vakti sokaklarda dolaşıyorlar. Aslında ortada bir “savaş” yok. Savaş kelimesi basit anlamda kullanılıyor. (Bazıları tarafından) sorunun detayına inilememesi için “savaş” kelimesi kullanılıyor. Şu sıralar her yerde “çözümle” ilgili konuşmalar, yazılar görüyorum. Ama ben çok umutlu değilim. Çünkü nasıl çözüleceğiyle ilgili bir görüş yok. Evet geçmişe nazaran bir ilerleme var ama büyük bir bütünün küçük bir parçasında gerçekleşen bir şey bu. Bu yönden daha lokal. (Tansel Parlak'ın Diyarbakır'da Emine Ayna'ya sorduğu “sizi Müslüm Gürses'e benzetiyorum" sorusuyla ilgili konuşulduktan sonra)
Emine Ayna bana göre çok güzel konuşuyor. Ne istediği belli en azından, radikal olsa da ne istediğini biliyor. Ama üslubu sert tabii.
Kitaba çok düzeysiz eleştiriler yapıldı. PKK'lılar tarafından “hainlerle” görüşüldü dendi. Peki kitap Diyarbakır'da nasıl karşılandı?
Kitap satışı şu an çok iyi Diyarbakır'da. Sanırım PKK bir halk örgütüdür dediğim için bu böyle. Bir gün Apo'ya kitabımı göndermek istiyorum.
Kitap hakkında başka olumsuz tepkiler aldınız mı?
Bir kişi geldi bugüne kadar “kitabınızdan nefret ediyorum dedi. Sonradan öğrendim ki gelen bu adam PKK'lıymış. Bir ara DTP'den biri aradı. Kitabınızı okuyorum ama resmi bir görüş yok dedi.
PKK'lılar neyi eleştiriyor kitapta?
“Hainlerle görüştün” diyorlar. Aslında herkese hain diyorlar. Bunun dışında bir şeye karşı çıkamıyorlar. PKK içinde de yazdıklarımı beğenenler var ama açık açık söyleyemiyorlar. Tek görüş, Tek örgüt hakim PKK'da muhalif görüş olamaz.
Sanırım şu an çözüm için çok iyi bir an. Çünkü halk Apo'yu dinliyor. Apo dese ki “herkes Yunancayı öğrensin” herkes öğrenmeye başlar. Apo önemli bir figür ama Kürtlerin tamamını temsil etmiyor tabii. Murat Karayılan, Apo bence çok önemli. Çünkü Türkiye (Devlet demek istiyor) bu kişilerle konuşursa, bu ikisi çözüm yaratabilirler. Belki de gelecek kuşak böyle olmayacak. PKK parçalanabilir ve çözüm zora girebilir.
Parçalanırsa çözüm daha kolay olmaz mı?
Peki bu tek kişiye karşı sevgiyi (Apo kastediliyor) neye bağlıyorsunuz?
Bu zor bir soru doğrusu. PKK içinde Öcalan devamlı olarak birine yer vermedi. Apo devamlı örgüt içinde değişiklikler yaptı. Mesela Öcalan yakalandığı zaman ben şaşırdım. Çünkü öyle şeyler söyledi ki halk utandı. Ama zamanla unutuldu. Zaten şu an Apo'nun ne söylediği pek anlaşılmıyor. Ekolojik toplumla ilgili yazdığı şeyleri okudum ve bir şey anlamadım.
Ben eski bir PKK'liyim. Bence kitap dengede. Daha objektif yazmışsınız piyasadaki diğer kitaplara göre. Aklı başında olan bir Kürt buna tepki göstermez. Ama bence PKK içinde faaliyet gösteren kişilerle de görüşebilirdiniz.
Aslında ben onlarla da görüştüm. Fakat kayıta izin vermiyorlardı, defter yoktu.
Peki duyduğunuz bunca hikaye içerisinde en çok sizi ne etkiledi? Hangi Hikaye?
Bir kadın vardı mesela Nusaybin'de. 13 yaşında PKK'ya katılmıştı. Bu biraz pişmandı. Onu bulup sordum, “Pişmanmışsın” diye. O dedi ki, “Benim hayatımı bilseydin, baban beni okula göndermek istemedi. 15-16 yaşında evlendireceklerdi. En azından daha serbest oldum. Kendi kendimi yetiştirdim.” Bazı genç kızlar için PKK özgürlük alanı...
Aslında başka bir adamdan daha etkilendim. Örgütün içerisinde nasıl bir infaz sistemi var onu anlattı. Çok şaşırdım. Dağda karar alınmış. “Karasu” diye biri infaz edilecekmiş. Fakat başka biri infaz edilmiş, Karasu ortada dolanıyormuş. Bunu anlatan adam sonra güldü. Çok şaşırdım gülmesine ama zamanla ben de alıştım. Yani dağda adamların böyle ölmesi çok kolay ve olağan.
Emirleri kim veriyordu, Öcalan mı?
1995'ten önce sadece Öcalan'dan emir alınırdı infazlar için. Muhalif olmak, şüpheli olmak, cinsel ilişki, aşk infaz sebebiydi. 1995'ten sonra infazlar azaldı. Aslında bu katı uygulamalar anlaşılır. Mesela dağdan biri kaçarsa her şeyi askerlere söyleyecek. Kampın yerini her şeyi. Sonra da askerler oraları bulacaklar. Bu yüzden sertler, her örgüt böyle ama PKK biraz daha sert.
DTP şu an PKK çok yakın. PKK legal oluşuma ağırlık veriyor. Ama Kürtler PKK'yı (Devlete) bir baskı unsuru olarak istiyor.
PKK ile ordu arasındaki ilişki yani Ordu'nun PKK'ya göz yumması, mesela “dağda yanımızda PKK'lılar geziniyordu, komutan emir vermediği için vurmuyorduk” gibi söylentiler yayılıyor. Bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Öyle bir şey duymadım. Zannetmiyorum.
Peki PKK ile Türkiye anlaştı. Ama Suriye'de Kürtler vatandaş bile değil. Onlar ne olacak, nasıl ikna edilecek ?
Bence oradakiler Irak Kürdistanı'na geçebilirler.
Mesela Bahoz Erdal Suriyeli bir katil olarak zihinlerde mahkum edilmiş. Bu adam nasıl ikna edilecek çözüm sürecinde?
Irak Kürdistanı'nda kalabilir. Nasıl bir af olacağı belli değil ama bu adamlar kahraman olarak görülecekler. Belki bazıları DTP içinde yer alacaklar.
Emine Ayna Diyarbakır'da “Ermenilerin Ermenistan'ı, Rumların Yunanistan'ı var, bize sahip çıkacak kimse yok” dedi. Kuzey Irak'taki devlet de onları tatmin etmeyecek. Sizce devlet istiyorlar mı şu an?
Türkiye'deki Kürtler otonomi istiyor. Mesela o açıdan kimse Irak Kürdistanı'na gitmiyor. Orayı sahiplenmiyorlar. Onlara göre Irak Kürdistan'ı herhangi bir bölge gibi. Sadece Memurlar, insanlar falan Kürtçe konuşuyor onlara göre. Diğer her şey aynı.
Ben otonomiye inanıyorum. Yerel bir meclis olmalı. Yerel Meclis olursa çok farklı sesler olacak. DTP, AKP, CHP olacak.
Peki PKK nasıl hesap verecek? Öldürülen Mühendisler, Öğretmenler, Doktorlar, Korucular var. Ortadan kaldırılan köyler, yakılan araziler, öldürülen hayvanlar var.
Bence iki taraf da hesap verecek. Faili meçhuller falan. PKK bence her şey için hazır.
PKK için talepler mi daha önemli şu an yoksa af mı?
Bence her ikisi de aynı anda olmalı. Biri olur diğeri olmazsa anlamsız. Bence “silahlar bırakılsın, haklar sonra alınır” görüşü başarısız olacak.
DİSK'in hazırladığı anayasa taslağındaki yerel meclisler sizce yeterli olur mu?
Şırnak'taki AKP'lilerle görüştüm. Onlar da mesela TRT Şeş'ten memnun olmadılar. Dediler ki devlet açacağına biz açalım o kanalları, daha iyi olur.
DTP, PKK'yı nasıl siyasallaştırabilir. Şiddet dili nasıl törpülenebilir?
Bence PKK siyasallaştı. Her şey bittikten sonra PKK silah bırakacak. Mesela Ahmet Türk'ün (geçen hafta öldürülen askerlerle ilgili PKK'yı uyaran sözleri) hoş karşılanmadı. Öyle dediler bana. Halk PKK'ya bakıyor bence. Önemli olan Ahmet Türk'ün bunları söyleyebilmiş olması ve söyleyecek olması. Ama PKK silah konusunda hassas.
0 yorum:
Yorum Gönder