Söylenildiği gibi bir kitabı öpemezdiniz, belki öpebilirdiniz fakat içindekileri değil. Bir kitaba dokunabilirsiniz, onun içine dalmaya, anlarınızı onla paylaşmak iştihasıyla sarıldığınız kağıt ve kartondan oluşan bu değersiz nesneleri, teknolojinin getirdiği onca imkana rağmen Türkiye'de pahalı olmaktan kurtulamasa da, özene bezene saklamaya, içlerinde çoğu zaman ufak harflerle ifade edilen gerçeklere ve hayallere dalmaya ket vuramazdınız. Bir volkan gibi patlamasa da bu arzunun zamanla artan bir şekilde kendini göstermesi, sanıyorum benzerlik kurulabilir olsa da hiçbir bağımlılık türüyle açıklanamaz.
Belki de bu duygularla okuduğumdan dolayı mıdır bilemiyorum ama İsmet Özel'in Waldo Sen Neden Burada Değilsin? kitabı bende daha önce hiçbir kitapta hissetmediğim bir zihni münakaşanın yaşanmasına sebebiyet verdi. Çünkü bütün bir kitap kurulan edebi bağlamın doğrultusunda hiç sarsılmadan ilerlerken ve peşi sıra getirdiği hikayenin bütüncüllüğü içerisinde bir sonuca evrilirken, aynı şekilde kendi zihni dünyamda da bir yönelimin oluştuğu duygusuna kapıldım. Her satırıyla ilgi çekici olduğu kuşkusuz olan bu kitabın en sarsıcı yanı ise gerçekleri eğip bükmeden fakat kişisel bir bakışın esaretinde olduğunun bilincinde olarak dile getirmesiydi. Cümleler arasındakı akışın, anlatılan hikayenin ana fikrinden hiç kopulmamasını sağlaması sanırım sadece edebi biçeme değil, kitabın ifade ettiği amaca bağlanabilir.
İsmet Özel bana göre kitap içerisinde Türkiye'deki kafa karışıklığına güzel açıklamalar getirirken en çarpıcı açıklamasını sona saklamış, Proust'tan yaptığı uzun bir alıntıyla doğulu ve batılı insanın olguları ve olayları nasıl kavradığına dair çarpıcı bir örnek vermiş. Sonunda ulaştığı ana fikir, batıda yaşayan bir insanın içine düştüğü "yalnızlaşma" durumunun aslında zihni bir körelmeye yolaçtığı oluyor. Çünkü hikmetin ikame edilemeyecek bir ferasete yolaçtığını, hiç olmadı hikmet değil fakat bu topraklarda doğan, büyüyen, gelişen "mistik" halin toplum içine batıdan farklı bir zihni dünyası oluşturacak şekilde yansıdığını ifade ediyor. Buradan yola çıkarak içine girdiği "münzevileşme" kavramını ifade edişi ve Allah'a ulaşması ise bir hayli enteresan.
Son kertede "insan kendisiyle malul" ise ve onu sahip olduğu biriciklik yüzünden kimse anlayamayacak ise, onu anlayabilecek, bilecek tek bir varlık olabilir: O da Allah'tır. Çünkü Allah yarattığı varlığın bütün ihtiyaçlarını, doğruluğunu, yanlışlığını ve zihin dünyasını en bilen olacaktır. Yani ruhi, ve fikri yalnızlığın sona erdiği an Allah'ın varlığı oluyor. Çünkü Allah; batının kaynağından neşet etmiş ve halen modernizm krizini en canlı şekilde yaşamakta olan toplumun içerisinde doğmuş fakat o topluma yabancı "aydın"ların yalnızlığını bitirecek tek varlıktır.
Özetle, bugünlerde Kalın Türk sarmalına boğularak takipçilerini üzse de, İsmet Özel'in belagatle çok şeyleri nesir alanında da başardığını söylemek mümkün. Her ne kadar Cemil Meriç bize katılmasa da...